Muhtar Azası Para Alıyor Mu? Bir Köyün Sessiz Kahramanlarının Hikayesi
Bir köyde yaşarken, insan bazen öylesine hayatın akışına kapılır ki, çevresindeki küçük ama derin değişiklikleri gözden kaçırır. Ancak bir gün, bir sabah, sabahın erken saatlerinde köyün muhtar azasından gelen bir telefon, her şeyin değişmesine neden oldu. Kendisiyle görüşmeye karar verdim; çünkü hepimiz biliriz, bazen birinin küçük bir yardımına duyduğumuz minnettarlık, bir köyün kaderini değiştirebilir. İşte, muhtar azalarının derin sessizliğinde kaybolmuş bir hikaye…
Bir Köydeki Sessiz Kahramanlar
Köyün en genç muhtar azası Ali, her sabah erkenden işe koyulurdu. O, bazen az bir işin bile altına girmeyi seven, “Çözüm bulalım, yapılacak çok iş var” diyen erkeklerden biriydi. Ali, her meseleye çözüm odaklı yaklaşan, işini severek yapan ve öne çıkmak yerine köyün için en iyisini arayan biriydi. Ancak, bir sabah beni aradığında, gözlerinden kaybolan bir parlaklık vardı. “Bir konu var,” demişti, “belki sana anlatmalıyım.”
Ali’nin işini yaparken karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, muhtar azası olarak aldığı maaştı. Aslında, maaş demek pek doğru olmayabilirdi. Çünkü bir muhtar azasının aldığı ücret çok sınırlıdır ve köydeki sosyal sorumlulukları karşılığında para alıp almadığı pek sorulmaz bile. Çoğu zaman, muhtar azası köyün problemleriyle iç içe olur, sadece gönüllü bir şekilde çalışır. Fakat Ali, bu soruyu içten içe merak ediyordu. “Muhtar azaları para alıyor mu?” sorusu bir sır gibi aklında dönüp duruyordu.
Bir akşam, köyün en deneyimli kadını olan Hatice Teyze ile otururken, Ali’nin düşündüklerini ona da sordum. Hatice Teyze, yaşadığı köyün tarihine dair pek çok anıyı biriktirmişti. Ona bu soruyu sordum. Hatice Teyze, derin bir nefes aldı ve gözleri yorgun ama anlayışla parladı. “Ali, bu işin karşılığı gönülden olur,” dedi. “Ama tabii ki bu işin de bir karşılığı var. Kimse bedavaya çalışmaz.”
Kadınların Empati ve İlişkisel Yaklaşımı
Hatice Teyze’nin sözlerinden sonra, köyün geri kalanındaki kadınların bakış açısına odaklandım. Kadınlar, köyün her yönüyle ilgili duygusal bağlar kurar, birbirlerine destek olur, sorunlara empatik bir şekilde yaklaşırlar. Hatice Teyze ve köyün diğer kadınları, muhtar azalarının yaptıkları işin, sadece bir “görev” olmanın ötesinde, köyün gelişimine katkı sağlayan önemli bir iş olduğunu düşünüyordu. Her biri, muhtar azalarının sorumluluklarının sadece iş yapma değil, insanlara yardımcı olma ve toplumu bir arada tutma sorumluluğu olduğunu söylüyordu.
Kadınlar, bu sorumluluğun farkında olarak, her konuda “nasıl daha iyi bir çözüm bulunabilir?” diye düşünerek, halkın refahını artırmaya yönelik adımlar atarlardı. Birçok kez, işin içinde olan ve halkla sürekli iletişimde olan kadınlar, herkesin ihtiyaçlarını daha iyi anlamış ve çözüm üretmişti. Ali de bu konuda kadınlardan çok şey öğrenmişti. Ancak, işin duygusal ve empatik yanını görmek, bazen diğerlerinden farklı bir bakış açısı gerektiriyordu.
Çözüm ve Adalet: Bir Yolculuk
Ali’nin o sabahki gözlerindeki ışıltı, çözüm arayışında olduğunu gösteriyordu. Biraz daha araştırma yaptıktan sonra, köydeki muhtar azalarının maaşı hakkında kesin bir bilgiye ulaşabilse de, bu durumun adaletli olup olmadığı üzerine düşünmeye başlamıştı. Herkesin emekleri karşılığında, ne kadar küçük de olsa, bir ödüllendirilme gerekliliği vardı.
Köydeki erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, işleri daha verimli hale getirmek adına bazen fark edilmeden biriken sorunları çözmeye yöneliktir. Ancak kadınların yaklaşımı, her zaman bu işlerin daha çok insan odaklı, daha çok birbirini anlamaya dayalı bir hal almasını sağlar. Ali, bu iki bakış açısını birleştirerek, köydeki muhtar azalarının hak ettikleri daha adil bir yaşam için mücadele etmeyi kafasına koymuştu.
Sonuç: Her İşin Bir Bedeli Var
Hikayemizin sonunda, belki de köy muhtar azalarının aldığı ücretin çok büyük bir önemi yoktu. Fakat önemli olan, bu görevdeki insanların emeklerinin, seslerinin duyulmasıydı. Tüm toplumu etkileyen bir hizmetin, yalnızca gönüllü bir şekilde yapılması, birçok adaletsizliğin bir parçasıydı.
Ali ve Hatice Teyze’nin görüşleri birleştirildiğinde, herkesin emeğinin hakkını alması gerektiği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Muhtar azalarının aldıkları ücret ne kadar az olursa olsun, bu işin gerçek değerinin, toplumdaki insanların dayanışma, güven ve anlayışla birbirlerine yaklaşmalarında yattığını unutmamalıyız.
Peki, sizce muhtar azalarının aldığı ücret adil mi? Bu görevde gönüllü çalışmanın ne kadar adaletli olduğu üzerine düşündüğünüzde, köydeki insanların hissettikleri haklı beklentiler nasıl şekilleniyor? Bu hikayeye benzer bir deneyim yaşamış olanlar var mı? Yorumlarınızı paylaşarak düşüncelerinizi bizimle paylaşın!